Sevilmek istiyoruz. Doğamızda var. Çabalarımız,
hayallerimiz, hırslarımız, öfkemiz ve sabrımız hep sevilmek için. Sevgisizlik
ezici bir boşluk, dayanılmaz bir çaresizlik ve ıssız bir yalnızlık, hayatımıza
susamış bir tehdit gibi. Yaşamak için sevgiye ihtiyacımız var. Hepimizin. Belki
yemeği, içmeyi kısabiliriz, bedenimizi zorlayan şartlara dayanabiliriz, ama
sevgisiz solup gidiyoruz. Onun için etrafımız sevgi açlığı içinde kıvranan, ama
bunu çeşitli şekillerde gizleyen, hatta kendine bile itiraf edemeyecek kadar
derine gömen insanlarla dolu. Elle tutulan, gözle görülen bu dünyada
sözcüklerle bile zor tarif edilen sevgiyi anlamak kolay değil. O yüzden neyin
açlığını çektiğimizi fark edemeden elimize geçirebildiğimiz her şeyi tüketiyoruz.
Oysa aradığımı karaborsada bile zor bulunuyor. Dillerden düşmeyen “seni
seviyorum” sözünü ele alalım. Gerçek anlamının “beni sevmeni istiyorum”
olduğunu kaç kişi biliyor? Bilmediğimiz için kanıyoruz. Evet. Sevgili Türkçe'm
hem kanıyoruz hem de kan kaybediyoruz. Bu yüzden tüketiyoruz aşkları
saniyelerden bile hızlı! Ama dünya hali işte gördüklerimizi gerçek biliyoruz,
bu gerçeklerle sınırlı biliyoruz kendimizi. Oysa sınırların ötesine süpürülmüş
asıl ihtiyacımız olan herşey. Kendi kalıplarımızın karmaşası içinde boğulup gidiyoruz
bir ömür. Maddenin yerini asla tutamadığı o tarif bile edemediğimiz muhteşem
deneyimleri arayarak geçiriyoruz günlerimizi. Biliyoruz, içimizde saklı o
bilgi. Ara sıra, belli belirsiz işaret veriyor, hissediyoruz. Ama içinde
yaşadığımız gürültülü telaş hemen dikkatimizi başka yöne çekiveriyor. Aradığımız
aslında burnumuzun dibinde, gözümüzün önünde, kulağımızın arkasında, ama
maddeye kodlanmış duyularımız ne yazık ki bize koşulsuz ve sonsuz olarak
sunulan bu yüce kaynağı algılayamıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder