10.29.2012

Cumhuriyet'e mi takıldık?

                            

Kutlama günü bugün. Padişah gitti yaşasın Cumhuriyet günü. Bu topraklarda yaşayanların kendilerini bildiklerinden beri bildikleri herşeyin silinip atıldığı dönem kutlu olsun!
Düşünün ki her sabah okuduğunuz haberler harflerini tanımadığınız bir yazıyla karşınıza çıkıyor. Kitaplar hep bu yeni harflerle basılıyor. İletişime dahil olabilmek için oturup yeniden okuma yazma öğrenmeniz gerekiyor. Alışık olduğunuz kıyafetlerle sokakta dolaştığınızda herkes sizi yargıladığı için Cumhuriyetin uygun gördüğü kıyafetleri alıp giymek durumunda kalıyorsunuz. Düne ait ne varsa rafa kaldırılıyor. Herşey yarına ayarlanıyor, bugün bile. "Milletin efendisi Köylüdür" deniyor, ama o unvanı çocuklar onların elinden kapıveriyor. Yarın olsun, hemen olsun, herşey değişsin diyerek ortalık toz duman oluyor. Çünkü "uygar devletler" gibi olursak, yani aynı onlar gibi yer, içer, giyinir, çalışır, yaşarsak bizim de "uygar" olacağımıza inanılıyor. Oysa kimliğini unutmayı isteyecek kadar geçmişini değersiz bulan bir toplum ne kadar "uygar" olabilir?

Peki neden unutmak, bu kadar hırsla değişmek istedik? Yenilmiştik. Yenilmeyi kimse kolay kolay hazmedemez. Öfkeliydik. Çaresizdik. Dağılmıştık. Birinci dünya savaşının ardından tüm dünyanın yaşadığı derin şokun kurbanları arasındaydık. İnsanlar yaşadıkları ürkütücü olayları unutmak istiyordu, yeni başlangıçlara, yeni umutlara açtılar. Çok geçmeden liderler etrafında toplandılar. Bu insanlara tam yetki veriler. Onlar da değerleri alt üst olmuş insanları belli ideallere sahip kitleler olarak yeniden örgütlediler. Sansür, denetim, takip hepsi hayalleri tükenmiş insanların zihinlerine yeniden idealler ekmek için hizmet etti. İnsanlar savaşı, yıkımı, dehşeti unutmak hemen unutmak, düşünceleri yeni, taze bir geleceğe odaklamak için devrimlere sarıldı. Denize düşen yılana sarılır misali. Ancak mutlak iktidarların doğası gereği gücü elinde tutanlar yeni bir savaş doğurdu. İşte bu savaş "uygar devletler" için bir dönüm noktası oldu. Uygarlığın temelinin kişisel, toplumsal ve küresel değerlere sahip çıkmak olduğunu fark ettiler. Bu değerleri anlamanın, paylaşmanın, hataları kabul etmenin ve kusurları düzeltmenin önemini anladılar.

Cumhuriyet "batılı" devletlerin "uygarlığını" pekiştiren bu savaşa katılmadı. Tam tersine onlar değerlerine yeniden sahip çıkarken, geçmişleriyle yüzleşip, dengelerini sağlamlaştırırken, içine kapandı. Zamanı durdurdu. Uygarlığa giden yoldaki en önemli geçitlerden biri olan tarihi ile hesaplaşmayı red etti. Onun yerine Cumhuriyet'i aksatmadan kutladı, Atatürk'u putlaştırdı, devrimlere tapan kitleler yarattı.

Bugünlerde Cumhuriyet Kutlaması bir ayrım, hatta saldırı nedeni bile olabiliyor.


Bu yüzden Cumhuriyeti kutlamak içimden gelmiyor. Ya Atatürkçü olursun ya da çarşafı giyersin tehtidini umursamıyorum artık. Ortak bir geçmişe, ortak bir hafızaya sahip olduğum insanlar arasında ayrım yapmak istemiyorum. Korkutulan, eksiklik duygusuyla ezilen, başkalarına özenerek yaşayan insanlar yerine kendine güvenen, yeteneklerini/bilgisini sergilemekten gurur duyan, örnek olmaktan çekinmeyen insanlardan oluşan bir topumun parçası olmak istiyorum. İnsanların birbirini takdir ettiği, çok sesli, çok renkli bir bütünün parçası olmanın gururunu yaşadığı bir Türkiye istiyorum.

İşte o zaman Cumhuriyeti de, başka ne varsa onları da, hepsini kutlarım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder