5.21.2012

Kim korkar 50'sinden?

Ben. Yıllarca korktum. Yaş elli iş bitti ülkesinde yaşamanın kaçınılmaz yan etkisi olsa gerek. Otuzlu yaşlarımın sonlarına kadar aynalar gençliğimi teyid ettikçe rahatlıyordum. Ancak 40'lara merhaba dedikten sonra iş değişti. Etrafımdaki insanların giderek gençleştiğini fark ettikçe endişelenmeye başladım.
Yetişkinliğin ergenliği bence 40'lı yaşlar. Ne gençsin ne de yaşlı. Araya sıkışıp kalmışsın. Ergenlikte nasıl bir iki yaş büyük olmaya özeniyorsan, kırkından sonra her yıl yeni yaşına alışman biraz daha uzun sürüyor. Zamana karşı direnmenin faydasız olduğunu gördükçe, hayatımla ilgili hesaplaşmalarım arttı. Hedeflerimle ilgili bilançolar çıkarmaktan, kar zarar karşılaştırmaları yapmaktan uykularım kaçıyordu. Yaşlanmadan önce yapmak istediğim onca şey varken, gençliğim her gün biraz daha elden gidiyordu. Çaresiz bir oraya bir buraya, bir ona bir buna yönelerek genç kalmanın yollarını aradım. Ama çabalarım bir işe yaramıyordu. Genç kalan hep etrafımdakiler oluyordu. Bana ise her yıl bir yaşın daha yükü biniyordu.
Sonunda eşikten geçtim ve 50 oldum. İlk iki yıl büyük bir doğal afeti atlatmış gibi şaşkın ve ürkek yaşadım. Her sabah endişeyle uyanıyordum. Sanki aynaya baktığımda yaşlı bir insan görecekmişim gibi geliyordu bana.
Geçen pazar 53 oldum. Nedense kendimi çok rahatlamış hissediyorum. Sanırım yaşlanmanın dış görünüşle ilgili olmadığını anladım sonunda. İnsanın yaşını yaşama biçimi belirliyor. Yani hayata karşı duruşu. Daha doğrusu uyumu. Gençliğin sırrı bence olup bitene direnmek, elindekilere tutunmak yerine, bulunduğun duruma uyum sağlayabilmek ve olumsuzlukları bırakabilmek.
Bir günde kaç defa gülüyorsan o kadar gensin. Gülemiyorsan yandın! Kaç yaşında olursan ol, yaşlısın!
Örf, adet, unvan, yetki, konum ve hepsinden önemlisi kırışıkları kafana takmadan gül. Güldükçe gençleşirsin. Gençleştikçe de gülersin. Şimdi ellili yaşlarımın tadını çıkarıyorum. Daha ileri yaşlarımı da iple çekiyorum.
Yeni yaşam felsefem: No Botox, no regrets!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder