2.17.2012

Yazacak kadar yalnız...

Geçen gün Anthony Bourdain'in programını izliyordum. Amerikalı şef. Dünyanın çeşitli şehirlerine gidip sadece orada yaşayanların tercih ettikleri restoranların yemeklerini tadıyor. Aynı zamanda o ülkeye turistik olmayan bir gözle bakıp, eğlenceli ve etkili yorumlar getiriyor. Önceleri küfürlü ve aykırı tarzını yadırgamıştım, ama Bourdain'in aşçılığının gerisinde lafını sakınmayan, şiirselliği de elden bırakmayan, gezgin bir yazar gizlendiğini fark edince, onu keyifle izlemeye başladım. İşte, geçen programında Bourdain aklıma takılıp kalan bir yorum yaptı: "Yazarlar aslında herşeyin dışına atılmış, yapacak bir işi kalmamış yalnız kişilerdir. Yazıyorlar, çünkü başka bir şekilde kendilerini ifade edecek, rahatlayacak veya eğlendirecek durumda değiller. Yaşamdan yazacak kadar soyutlanmamış olsalar, gidip arkadaşlarını bulurlar, ya da birileri onları."
Hmmm. Bu sözler beni düşündürdü. Kendimi bildim bileli hep birşeyler yazmak istemişimdir. Hevesle başlayıp, tamamlamadan bırakmışımdır. Zaman yetersiz gelmiştir. Araya birşeyler girmiştir. Hayat beni yazmaktan hep alıkoymuştur. İçimde saklı kaldığını düşündüğüm yazarı gün ışığına çıkaramadığım için yıllarca kahrolmuşumdur. Sanki bir roman yazsam kitaplarım sattıkça satacak. İnsanlar okudukça etkilenecek, değişecek. "Bir yazsam" diye geçti yıllarım.
Bugün beni yazmaktan alıkoyduğunu düşündüğüm tüm unsurlar ortadan kalktığı halde, hala "romanımı yazacak" zamanı bulamıyorum. Belki de yaşamın içinde olmayı daha çok seviyorum. Biriktirip, kapanıp, tek başıma, sessizce içimi dökmek yerine her gün hayatın beni büyülemesine izin veriyorum. Cıvıl cıvıl renklerine, tatlı acı heyecanlarına kapılıp yazmayı bir gün daha erteliyorum. Sevdiğim  insanlarla olmayı, zamanımı onlarla doldurmayı tercih ediyorum.
Varsın bu dünya çok önemli bir yazarından yoksun kalsın! Kendini günlük zevklere, küçük mutluluklara kaptırdı yazar olamadı desinler. Çok şükür ki, yazar olacak kadar yalnız kalamadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder